1. Hafta | Dersin tanıtımı. Konu, kapsam ve amaçlar. Kaynaklar üzerine söyleşi. |
2. Hafta | Uluslararası suç fikri ve ceza mahkemesinin ortaya çıkışı: Nürnberg Yargılamaları |
3. Hafta | Radbruch Formülü ve uluslararası yargılamalar |
4. Hafta | İlk örnekler: Ruanda ve Yugoslavya UCM |
5. Hafta | Roma Statüsünün kaleme alınışı |
6. Hafta | Uluslararası Ceza Mahkemesinin görev ve yetkisi (yer, zaman ve kişi bakımından) |
7. Hafta | Soykırım suçu |
8. Hafta | İnsanlığa karşı suçlar |
9. Hafta | Savaş ve saldırı suçları |
10. Hafta | Uluslararası Ceza Mahkemesinin işleyişi |
11. Hafta | Uluslararası Ceza Mahkemesinin etkililiği |
12. Hafta | Uluslararası Ceza Mahkemesinin devlet egemenliğine etkisi |
13. Hafta | Uluslararası Ceza Mahkemesinin geleceği |
14. Hafta | Sunumlar |
Alanında uzman kişiler tarafından yazılan bu metinler, kökleri II. Dünya Savaşı sonrasına, Nürnberg’e uzanan, uluslararası düzeyde yargı yetkisine sahip ceza mahkemelerinin çoğalarak artmasıyla geçirdiği evrimi inceliyor. Uluslararası Ceza Divanı’nın kurumsal ve tarihi kökenleri, kurucu statüsü ve ulusal mahkemelerin rolü bağlamında uluslararası ceza adaletinin geleceği mercek altına alınıyor. Metinler orijinal ve kışkırtıcı niteliğiyle uluslararası ceza hukuku alanına yeni ve ufuk açıcı bir bakış kazandırmıştır. Zekice kaleme alınmış bu kitap, uluslararası ceza hukukuyla ilgilenen herkesin, konunun uzmanı olsun olmasın herkesin zevkle okuyabileceği bir eserdir.
Soykırım suçu, insanlığa karşı suç, savaş suçları ve saldırı suçu, tarih boyunca karşılaşılan en ciddi cürümler olarak ortaya çıkmıştır. Bu kadar ağır suçları işlemekten çekinmeyen bireylerin, suçla ilgili bu hırslarını besleyip büyüten temel olgu ise cezalandırıl(a)mamalarıdır. Devlet aygıtının, vicdanları yaralayan suçları soruşturma, kovuşturma ve yargılama yükümlülüğünü yerine getirmediği ve/veya yerine getiremeyeceğine inanıldığı yerlerde ve zamanlarda ortaya çıkan faillerin büyük bir emniyet içinde ve pervasızca bahsi geçen suçları işlediği görülmektedir. Uluslararası hukuka aykırı suçların sanıklarına hak ettiği cezanın verilmesi gayesiyle oluşturulan Uluslararası Ceza Mahkemesinin hedefi, aynı suçların yeniden işlenmesini önlemek üzere cezasızlık fenomeninin tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Bu kitabın amacı, önceki uluslararası ceza mahkemelerinin sistemsel açıklarının da nazara alınmasıyla kurulması sonucu çok kapsamlı yetkilere sahip olduğu ortaya konulacak olan Uluslararası Ceza Mahkemesinin performansının, örnek davalar ve tartışmalar ışığında değerlendirilmesidir. Cezasızlık geleneğine evrensel ölçekte bir son verilebilmesi için 1998 Roma Statüsü ile Statü’nün uygulayıcısı olan Uluslararası Ceza Mahkemesinin daha nasıl geliştirilebileceği ya da geliştirilmesi gerektiğine ilişkin çeşitli öneriler de her bir bölümde ayrı ayrı sunulacaktır.
”Emir, emirdir” ve “yasa, yasadır”. Bu iki maksim vasıtasıyla Nasyonal Sosyalizm kendine tabi olanları, askerler ve hukukçuları saygıyla bağlamanın çaresini bulmuştu.”
“…meslekleri nesilden nesile geçen bir tür zanaat olsa da cellatlar mütemadiyen kendilerinin sadece infaz ettiklerini, hüküm vermenin sayın yargıçların görevi olduğuna göndermede bulunarak, kendilerinin mazur olduklarına dikkat çekerler. “Beyefendiler kötülüğü kontrol altına alırlar ve ben onların hükümlerini infaz ederim”.
Yargıçlar“…Nasyonal Sosyalist hukukun, yasal haksızlık olduğunu dile getirmiş olsalardı yaşamlarının riske gireceğine işaret ederek Ceza Kanunu’nun 54. maddesindeki ıztırar haline sığınmaktadırlar. Bu da utanılacak bir haldir, çünkü yargıcın ethosu, kendi yaşamı dâhil ne pahasına olursa olsun adalete doğru yönelmektir.”
“Yasal haksızlık ile yanlışlığına rağmen geçerli yasalar arasında keskin bir sınır çizmek olanaksızdır. Yine de son derece açıklıkla çizilebilecek bir ayrım çizgisi vardır. Bu sınır, adaletin özü olan eşitliğe teşebbüs dahi edilmeyip, pozitif yasanın çıkarılmasında eşitliğin bilinçli olarak reddedilmesi halinde, yasanın sadece “yanlış hukuk” değil, her halükarda hukukun doğasından tamamen yoksun kalması halidir.”
Elinizdeki kitap “görünüşte” Nazi dönemi Almanya’sı hukuksuzluklarını ifşa ediyor ve gelecek günler Almanya’sına bu tecrübelerin tekrar etmemesi için yol gösteriyor. Fakat korkarız ki hukuk demeye dilinizin varmayacağı yasama ve yargı uygulamalarını tanıdık bulacaksınız.
Mutlak bir adaletsizliğin yaşandığı vakitte Radbruch, emri hukuktan, intikamı adaletten ayıran formülünü sunuyor. Bu formül o günden beri hukukun yeniden tesis edilebilmesi ve anlamlı bir adalet tartışması için bir imkan olarak görülüyor.
Kısa bir değerlendirme yazısı
https://www.sosyalbilimler.org/ceza-hukuku-felsefesine-katki-radbruch-formulu/
Film 1994 yılında Ruanda’da yaşanan soykırımı konu edinmektedir.