Seçimlere giderken, muhalif seçmen arasında kimi kaygıların olmadığını söyleyemeyiz. Bunlardan “seçimlerde hile yapacaklar” algısının ne kadar yersiz olduğunu, yeterli gayret gösterilirse böyle bir olası hilenin minimize edilebileceğini daha önce yazmıştık.[1] İkinci önemli kaygı ise “kaybederlerse bile gitmezler” kaygısı. Bunun da çok yerinde bir kaygı olmadığını baştan söylemek gerekir. Bütün bunlar ortamın toz pembe olduğunu ve İskandinav demokrasisi ayarında bir rejime sahip olduğumuz manasında değil.
Elbette temkinli olmakta, tedbirli olmakta ve her türlü kötü senaryoya hazırlıklı olmak gerek. Ancak kaybedenin gitmemesi gibi bir olasılığın hem teorik hem pratik çok da mümkün olmadığını söylemek istiyorum. Her ihtimal her zaman vardır. Bizler teorisyeniz, olası ihtimalleri değerlendirip bunun ne derecede mümkün olduğunu söyleriz. Bizim öngörülerimiz hipotezdir. Bu konularda hipotezlerimizi hayatın kendisi doğrulayacak veya yanlışlayacaktır. Anayasa ve siyasal kurumlar çalışmanın doğasında böyle zafiyet vardır. Üzgünüm.
Öncelikle bütün ileri sürülen senaryoların, mevcut cumhurbaşkanı dışındaki adaylardan birinin seçimde daha çok oy alması, ötesi seçmenin salt çoğunluğunun [(n/2)+1] veya (%50)+1 oyunu aldığı varsayımı üzerine. Zaten mevcut cumhurbaşkanı bu oy oranına erişirse, bu konuşulan ve yazılanların bir anlamı yok.
CUMHURBAŞKANI SIFATINI KAZANMANIN KURUCU UNSURU = SEÇİM
Birinin cumhurbaşkanı sıfatını kazanabilmesi için seçilmiş olması yeterlidir. Seçim millet iradesinin sandıkta oy kullanmak yoluyla gösterilmesidir. Bu irade 14 Mayıs 2023 gün saat 17.00’da gösterilmiş sayılır. Başka bir ifadeyle, kurucu işlem seçimlerin sağlıklı bir biçimde yapılmasıyla tamamlanır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde YSK birleştirme tutanaklarının tutulması, YSK kararının Resmi Gazetede yayımlanması ve mazbata verilmesi bildiri unsurdur. Bunların olmaması veya gecikmesi seçilen kişinin cumhurbaşkanı sıfatına halel getirmez. Her halükarda Cumhurbaşkanı sıfatı (görevi demiyorum) karar Resmi Gazetede ne zaman yayınlanırsa yayınlansın, 14 Mayıs 2023 günü saat 17.00’a geriye dönük olarak etki eder. Bu aslında malumun ilanıdır.
Cumhurbaşkanı görevine andiçerek başlar. Andiçme 28. Dönem TBMM’nin toplandığı günden itibaren üç gün içinde yapılır. YSK’nin milletvekili seçimleriyle ilgili itirazları değerlendirerek sonuçları Resmi Gazetede yayınlama ortalama 2 hafta sürmektedir. Dolayısıyla 14 Mayıs’ta yapılacak seçimde başka birinin cumhurbaşkanı seçilmesi halinde andiçme Haziran ayı başını bulabilir. Mevcut cumhurbaşkanı seçilen cumhurbaşkanı görevine başlayıncaya kadar görev ve yetkilerini kullanmayı sürdürür.[2]
CUMHURİYETİN TEMEL NİTELİĞİ= DEMOKRATİK DEVLET
Anayasanın 2. Maddesi Cumhuriyetin temel niteliklerini belirler.
Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Demokratik devlet ilkesi Başlangıç İlkelerinde de defalarca vurgulanmıştır. Demokratik devletin en en başta gelen kuralı, iktidara seçimler yoluyla gelinmesi, siyasal iktidarın seçimler yoluyla el değiştirmesidir. Dolayısıyla seçilen cumhurbaşkanının ve Meclisin görevine başlaması demokratik devlet ilkesinin gereğidir. Peki, seçimler yoluyla elde edilen iktidarın teslim edilmemesi mümkün mü? Teorik olarak elbette hayır. Çünkü devlet denilen aygıt karar alıcı siyasal irade (kanunlar ve kararlar) ve bu iradeyi tatbik eden personelden ibarettir. Makro düzeyde yürütme, mikro düzeyde idare.
Anayasanın 6. maddesi egemenliği millete verirken, hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz. Yani seçimi kaybedenin bu yetkisi de biter, seçimi kazanan yetkiyi Anayasadan almış demektir.
Egemenlik
Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.
Tekrar senaryomuza geri dönersek, mevcut cumhurbaşkanı dışında herhangi bir adayın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması halinde, Yüksek Seçim Kurulu birleştirme tutanağı yapmayı reddedemez, bunu geciktirebilir ama bir zaman yapmak zorunda.
NE YÜKSEK SEÇİM KURULU NE DİĞER KURUMLAR DEMOKRATİK ANAYASAL DÜZENİN FİİLEN UYGULANMASINI ENGELLEYEMEZ
Seçimin sonucu gayri resmi olarak zaten saat 20.00 gibi aşağı yukarı belli olur. 81 ilden gelen sonuçlar ile yurtdışı seçim çevresi sonuçlarının toplanması; sonucu zaten aşağı yukarı ortaya çıkaracaktır. Seçimlerin resmi sonucunu YSK bir gün açıklamak zorundadır. Açıklamaktan imtina etmesi basit bir “Görevi ihmal” suçu (TCK, m. 257/2) olmaz, demokratik anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye apaçık teşebbüs olur. Yani TCK m. 309 ANAYASAYI İHLAL SUÇU.
Kolluk, ordu, silahlı veya silahsız tüm kamu görevlilerinin, paramiliter bir örgütün yahut sıradan yurttaşın dahi seçim sonucunu tanımaması, seçilen cumhurbaşkanının göreve gelmesini engellemesi, demokratik anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye apaçık teşebbüs; TCK m. 309 ANAYASAYI İHLAL SUÇU olur.
Türk Ceza Kanununun Özel Hükümler kitabının Dördüncü Kısmı MİLLETE VE DEVLETE KARŞI SUÇLAR başlığını taşır. Bu kısmın Beşinci Bölümü ANAYASAL DÜZENE VE BU DÜZENİN İŞLEYİŞİNE KARŞI SUÇLAR başlığını taşır. Bu bölümün ilk maddesi ise ANAYASAYI İHLAL suçudur.
Anayasayı ihlal
Madde 309- (1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Anayasayı ihlal[3] suçunun hukuki konusu anayasal düzenin devamına ilişkin kamusal menfaattir. Bu suç bir teşebbüs suçudur. Yani faillerin cezalandırılması için suç teşkil eden hareketin yapılması (veya yapılması gereken bir şeyin yapılmaması) yeterlidir. Maksadın neticeye kavuşması gerekmez. Zaten Anayasal düzeni değiştirmek başarıya ulaşırsa, ortada yargılanacak “demokratik anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs” suçu kalmaz, yeni bir düzen kurulmuş (devrim) olur.
Bu suçun faili herkes olabilir. Sadece kamu görevlilerine özgü bir suç değildir. Yeter ki, yapılan eylemler demokratik anayasal düzenin işlemesini engelleyici nitelikte olsun. Devletin cebri gücünü elinde bulunduranların bu suçu işlemeleri maddi cebrin; siyasi gücü elinde bulunduranların kalkışma suçlarını işlemeleri halinde manevi cebrin varlığı kabul edilir.[4]
Demokratik devlet ve hukuk devleti ilkesinin uygulanmasını önlemeye kalkışma niteliğinde olan elverişli her türlü cebri hareketle bu suçun işlenmesi mümkündür. Seçim suçlarının yaygın ve örgütlü bir şekilde işlenmesi de demokratik anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye apaçık teşebbüs olur. Bu konuyu da daha önce yazmıştık.[5] Anayasayı İhlal suçu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren ve uygulamada terör suçu kabul eden bir fiildir. Hiçbir kamu görevlisi “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” almak ve mahkeme kararıyla “terörist” yaftasını taşımak istemez. Ne uğruna yapacak bunu?
Hiçbir kamu görevlisi “bize emir böyle geldi”, “ben emir kuluyum”, “amirlerimin emrine uydum” bahanesine sığınamaz. İki ay boyunca herkesin gözü önünde, hararetli, mitinglerle, kampanyalarla seçim süreci yaşanırken; seçilmiş cumhurbaşkanın yürütme gücünün başı olduğunu “bilmemek” cehaletle açıklanmaz. Bu kadar cahil birinin kamu görevlisi olması beklenemez.
Yukarıda açıklandığı üzere, YSK kararının Resmi Gazetede yayımlanması, 28. Dönem TBMM’nin toplanması ve seçilen Cumhurbaşkanının andiçerek göreve başlaması Haziran ayının başını bulur. Aşağı yukarı 2 hafta süresince mevcut cumhurbaşkanı ile bakanlar görevlerini sürdüreceklerdir.
Demokratik teamüller, yeni hükümet kuruluna kadar, sabık hükümetin sadece devletin rutin işlerini yürütmesini, esaslı kararlar almamasını gerektirir. Kamu görevlilerinin de bu bilinçle hareket etmesi gerekir. Seçilen Cumhurbaşkanı andiçmekle göreve başladığında ve bakanların atamasını yaparak Resmi Gazetede yayımladığında, eski bakanların görevleri kendiliğinden sona erer. Devir teslim töreni her makam için bir nezakettir ancak yemini edenin görevi başlamıştır. Başkaca ritüele ihtiyaç yoktur.
Andiçme töreninden sonra sabık hükümetin emir ve talimat vermesi mümkün değildir. Verilen emirler için yetki gaspı söz konusudur. Resmi sıfatın sona ermesinden kaynaklı bir yetki gaspı söz konusu olduğu için bu sakat işlemler “iptal” yaptırımıyla karşılaşır. Bütün kamu görevlilerinin en iyi bilmeleri Anayasa hükümlerinden biri hiç kuşkusuz Anayasa madde 137/2’dir: Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Etraflıca açıklandığı üzere teorik olarak kamu görevlilerinin hep birlikte anlaşıp, anayasayı ihlal suçunu işlemeye karar vermeleri dışında teorik olarak, “görevi devretmeme” gibi bir ihtimal yoktur. İşin pratik kısmına gelince, bu kısmın kuralı olmadığı için açıklama yapmak hiç kolay değil. Burada “gitmezler” evhamının yersiz olduğunu gösteren birkaç meseleden bahsetmek gerekir.
Öncelikle, “hep kazanan” figüründe yenilgi büyük bir karizma kaybına ve destek kaybına yol açar. Milli iradenin mutlak desteği büyüsü bozulur. Her zaman milli irade argümanıyla sert adımlar atmış bir iktidar, milli iradenin desteğini almayanın iktidar olmaya devam ettiğini anlatamaz. Halk kaybedeni sevmez, örnek 23 Haziran 2019 yenilenen İstanbul seçimleri. Halk kazananı sever.
Kamu görevlilerinin çok büyük kısmı açısından yürütme gücünün kim tarafından kullanıldığı hiç fark etmez. Önemli olan bir sonraki ayın 15’inde yatacak maaşın garantisidir. Astlarının emirlerine itaatsizlik etme ve karizmayı çizdirme olasılığına karşı, hiçbir bürokrat kendini ateşe atmaz. Bir suça bulaşmamışsa merkeze alınmak ve maaşına devam edip, emekliliğin tadını çıkarmak varken; Anayasayı ihlal suçuyla yargılanma riskini kimse göze alamaz. Bürokraside ve küçük memurluklarda sonuçtan hoşnut olmayanlar olacaktır mutlaka. Ama kimse bunu açıktan belli etmeye bile kalkmaz, bırakın isyan etmeyi.
Devlet büyük bir mekanizma. Seçilene görevi devretmemek için her alanın ve kurumun zapturapt altına alınabilmesi gerekir. Ekonomi işlemeye devam edecek. Olası güvensizlik ortamı, zaten baskılanmakta olan döviz ve altın fiyatlarının aşırı artmasına sebep olur. Güvensizlik daha çok bozulma yaratırken, bozulma güvensizliği artırır. Önlenemeyen bir süper enflasyon ne kadar sürdürülebilir?
Seçimi kazanmadan yönetimi sürdüren bir iktidarı, uluslararası ilişkilerde kim ciddiye alır? Türkiye’nin içine kapanıp, bütün tüketim mallarını kendi üretmesi, dış dünyaya kapalı bir ekonomi ve siyaset izlemesi mümkün değildir. Böyle bir iktidarın diplomaside eli güçlü olabilir mi? Varsayalım ki, kendine biat eden bir grup kamu görevlisi ve Türkiye’de olduğu söylenen kimi paramiliter güçlerle 85 milyonluk nüfusun tamamı kontrol altında tutulabilir mi? Birkaç gün çıkan arızi durumu halk evine kapanarak izledi diyelim, ya sonra? Cumhur ittifakı seçmeninin %100 bu grupları desteklemesi mümkün mü? İçlerindeki azgın azınlığın sesinin çok çıktığına bakmayın çoğu sıradan, işinde gücünde insan. Dükkanları var, işleri var. İşinde gücünde insanları böylesine hukuksuzluğa ve suça itmek öyle kolay mı?
YANILGI: AZGIN AZINLIĞIN BORAZAN SESİ
Seçim sonucunu hazmedemeyen, belki birkaç gün sokakları terörize etmek isteyenler olabilir. Bir şey elde edemediğini, hayatın normal aktığını gören kimseler de bundan vazgeçecektir. Gücün el değiştirme ihtimali yok artık, güç el değiştirmiş, cezasızlık ikliminin sona ermiş ve işlenen suçların hesabının sorulması yakındır. Kim niye kendini ateşe atsın? Hele ki, sokakları karıştırmak için sığınmacıların kullanılacağı iddiası, aşırı yersizdir. Zaten sığınmacılardan rahatsızlığı belli olan makul seçmenin, sırf birkaç kişinin saltanatı için, onlarca yıllık arkadaşı, komşusu, mahallelisi ile karşı karşıya gelmesi düşünülemez.
Önceki yazdıklarım, seçimi kazanmış bir Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakan olarak atanmayı bekleyen siyasetçiler ile seçim sürecinde daima yanlarında olmuş, dayak yeme pahasına stantlarda durmuş, oylarını korumak için sandıklarda görev almış ve büyük bir motivasyonla oy kullanmaya gitmiş ve başarıya ulaşmış bir seçmen ve parti örgütleri göz ardı ederek yazılmıştır. Seçimi kazanmış demek %50’den fazla demektir. Bu grup, kazanana saygı duyan makul seçmenle birlikte ezici bir çoğunluğu oluşturur. Kazananı herkes sever.
Sonuç itibariyle, Elbette zorluklar olacaktır. 21 yılın alışkanlıklarını değiştirmek kolay değil. Ortam toz pembe değil. Yine de kazanan seçmen, kazanmak için motive olduysa onun önünde kimse duramaz.
Kazanan, haklılığın gücüne kavuşacaktır çünkü…
NOTLAR:
[1] https://twitter.com/dinlerveysel/status/1650714820595834883?s=20
[2] Küçük Tevfik Sönmez, “Cumhurbaşkanı Statüsünün Kazanılma ve Kaybedilme Anına İlişkin Değerlendirmeler”, Dokuz8Haber, 3.4.2023. Doç. Dr. Tevfik Sönmez Küçük: Cumhurbaşkanı Statüsünün Kazanılma ve Kaybedilme Anına İlişkin Değerlendirmeler – Dokuz8 Haber – Dokuz8haber
[3] Halk arasında çok yaygın olan ANAYASAL SUÇ tabiri doğru değildir. Bunun için makalemize bakabilirsiniz. https://veyseldinler.com/wp-content/uploads/2018/07/anayasal-su%C3%A7.pdf
[4] Aygün Eşitli Ezgi, “Anayasayı İhlal Suçu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 65 (4) 2016: 1689-1724.
[5] https://twitter.com/dinlerveysel/status/1654709428069838848?s=20