2024 Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi, resmi adı bu.
Fiili (de facto) adı İstanbul Büyükşehir Belediye seçimleri.
Koskoca 85 milyonluk memlekette yüzbinlerce muhtar adayını, binlerce belde, ilçe ve il belediye başkan adaylarını hadi onları da geçtim İstanbul dışında kalan 29 büyük şehri yok sayarak işi İstanbul’a indirgemek haksızlık değil mi?
Değil!
Çünkü bunu ben yapmadım. Olayın bu hale gelmesinde zerre-i miskal bir katkım ve etkim yok. Bu konuda daha önce konuşmadım bile.
İstanbul ile ilgili şakamızı yaptıysak, gelelim şakanın altındaki gerçek payına. Evet bu İstanbul seçimi ama tabii ki İstanbul ile bitecek bir seçim değil. Ne demek istiyorum?
Bu seçim Erdoğan ile İmamoğlu arasında bir seçim.
Adalet ve Kalkınma Partisi seçim kaybetmeye tahammülü olmayan bir parti. Yani muhalefet partisi olmayı reddetmiş ve zaten bu şansı da iktidarı boyunca biriktirdiği günahlarıyla çoktan kaybetmiştir. Muhalefete düşmek ile ölüp de mezara girmek aynıdır. Çünkü sistemi iktidarda bulunmak üzerine kurmuşlardır. Işte seçimin İstanbul özeline odaklanması, Erdoğan karşısında iki kere seçim kazanan ve cehapenin silik başkanı Kılıçdaroğlu’nu alt ederek şimdilik perde arkasındaki başkanlığa gelen İmamoğlu’nun karizmasını feci bir şekilde çizerek onu siyasi bir mevtaya dönüştürmek.
“Bütün bunlar İmamoğlu’nun karizmasını çizmek için mi? Bu ne saçmalık” diyebilirsiniz. Elbette değil. İstanbul BB olmayan İmamoğlu hiçbir şeydir. Yani bu yenilgiyi atlatıp uzun süre sahnelere geri çıkamaz. “sen daha İstanbul’u bile elinde tutamadın, Türkiye’de seçimi nasıl kazanacaksın?” karşısına çıkacak. Eğer bugün cehape yöneticisinin onun adına bir emanetçi olduğu düşünülüyorsa bu emanet de teslim edilmeyecektir.
Halkımızın ve siyasetimizin genel kuralını hatırlayalım. Kaybedeni kimse sevmez!
Peki İmamoğlu’nun mevta oluşu mu bütün dert. Elbette hayır. Bu daha başlangıç. Sırayla söyleyelim.
Sol demeyeceğim (çünkü söylemleri ve eylemleriyle çok da sola uygun bir profil olmadığını herkes biliyor) ancak muhalefette Erdoğan’a rakip olabilecek en karizmatik figürün gidişi ona moral olacak ve büyük bir alan açacaktır.
İstanbul belediye seçiminin kaybedilmesiyle cehape büyük bir yıkıma uğrayacaktır. tabiri caizse kemikleşmiş bir oya (maksimum %15) bir oya düşecektir. palazlanan sağ (örneğin iyi parti ve yeniden refah) büyük bir sarsıntıya uğrayacaktır. akepe yıkılmadık ayaktayız ve artık sadece biz varız diyecektir.
Elbette yetmeyecektir bu.
Bu siyasal rüzgâr ile hemen alelacele bir anayasa değişikliği, duruma göre sıfırdan anayasa yapma süreci başlayacaktır. Elbette bu süreç çok düşünülmeden, ince hesaplanmadan tek partinin ve tek liderin ömür boyu iktidarına odaklı olacaktır.
Bu yenilgiyle sağ muhalefetin önemli bir kısmı (örneğin iyi parti, belki birkaç tane daha ekleyebiliriz) biz ettik siz etmeyin diyerek tek ittifaka (cumhur ittifakı) katılacaktır. eğer cumhura katılmayan olursa zaten marjinal parti olarak addedilecek, fetöcülük başta olmak üzere her türlü melanetle itham edilip, akepe tavanında erimeye zorlanacaktır. Mehape dışında tüm sağ akepe çatısında erimeye muhtaç bırakılacak.
Bundan sonrası artık dikensiz gül bahçesi. Yeni anayasa. Bu yenisi kırmızı çizgili mi olur, kırmızıyla üzeri mi çizilir artık orasını bilemem. Ama freni patlamış kamyonun önüne geçeni biçmesi gibi, hiçbir demokratik kural, hukuk devleti, adalet tanımadan tek partinin iktidarına odaklı olacağından şüpheniz var mı? bugüne kadar önümüze getirilen anayasa değişikliklerinin hepsi önünde sonunda bu amaca yönelik değil miydi?
Elbette en önemlisi ömür boyu iktidar. Bundan önce yazdıklarımı çok ayrıntılı okumasanız da bu cümle olayı özetlemeye yeter sanırım.
Biri gelip biri giden diyemeyeceğim, İstanbul’a kamp kurmuş bakanlar, bürokratlar, medyanın tümü kendisinin bile aday olduğuna inanmayan, hiç de karizma sahibi olmayan, adeta Binali’nin gençliği denebilecek bir kişi için niye kendini bu kadar paralasın.
Niçin her ilde, ilçede, beldede, köyde, kahvede iş dönüp dolaşıp İstanbul seçimine getirilsin? genç Binali’nin belediye başkanı olmayacağını oy isteyenler de biliyor, oy verecekler de biliyor. İşin doğrusu kendisine oy istenen de farkında. Büyükşehir belediye başkanı başkası olacak, kendisi mabeyin başkatibi.
Bütün plan anlattığım üzere kurulu değilse, sadece rantı kontrol etmekle açıklanacak bir çaba değil bu.
Belli ki Kanal İstanbul gibi uluslararası kamuoyuna verilmiş sözlerden, en ziyade müsaadeye mazhar dernek ve vakıfların ve de tarikatların ve cemaatlere daha rahat bir hayat alanı aranıyor. Tabii ki, İstanbul’un tümü “rezerv alan” ilan edilsin, bizim müteahhitler fink atsın. Bir Ali Ağaoğlumuz vardı, bin olsun isteniyor. Onlardan gelecek akar ile frensiz kamyonu modifiye edip, uzay roketine dönüştürmek işten bile değil.
Peki tersi olursa ne olur?
Yukarıda yazdıklarımın tersi olur haliyle.
İmamoğlu’nun rakibinin karizması çizilir. Bu akepenin İmamoğlu karşısında üçüncü yenilgisi olur ve akepenin üstesinden gelecek karizmatik lideri İmamoğlu olduğu tescillenir.
Muhalif kanat “14 Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu değil İmamoğlu aday olsaymış ezermiş” hissine kavuşur. Bu muhalefete büyük bir enerji verir. Fiili lideri olduğu cehape daha da güçlenir. Öyle akepeye ülkeyi kolay kolay teslim etmeyeceği, şeriatçı ve hilafetçi söylemlerin gümbürtüden ibaret olduğu görülür. Kimi sağ seçmen de saf değiştirerek, cehape tarafına katılır.
Sağ partilerde iyi parti iyice ufalır, çünkü akepe kaybederse onlar da kaybetmiş sayılacak burası şakaydı, İmamoğlu kazanırsa ona en çok muhalefet eden Meral Hanım da kaybetmiş olacak ve artık cumhurlaşması için son aşama da tamamlanmış olacak. Yeniden Refah ise, ne kadar önemli bir parti olduğunu göstermiş olacak. Eskiden olduğu gibi siyasal İslam’ın temsilcisi olduğunu, akepenin tamamen pragmatist bir catch all (herkesten oy iste) partisine dönüştüğünü anlatarak, daha büyük alan kazanacak.
İmamoğlu kendini 2028 seçimlerine hazırlayacak.
Genç Binali’ye ne olur diye merak ettiniz, değil mi?
Işte bizim gariban halkımızın en büyük zafiyeti bu. Kendini düşünmez, zengini düşünür. İşsizi düşünmez işi olanı düşünür. Merak etmeyin genç Binali bu aşamada düşüneceğiniz son kişi. Oy vereceklerin çocukları sınavlara girerken, KPSS kovalarken ya bakan yardımcısı, ya baş danışman, ya başka bir göreve gidecek. Büyük ihtimalle büyükelçi sıfatıyla münasip bir ülkede devam edecek. Sen kendi derdine yan.
30 Mart 2024