İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından sergilenen, yazar ve yönetmenliğini Özen Yula’nın yaptığı iki perdelik ve iki saatten uzun süren, müzikal bir oyun.
Oyun 12 Eylül darbesinin eleştirisini, 11 Eylül 1980 akşamı Antep pavyonlarından biri olan Ferah Gazinosunda geçen olaylar üzerinden yapıyor.
Oyunun sonunda ağladım. Hem de çok ağladım.
Gazino hayatında olan bitenler, Türkiye’nin karmaşık dönemlerinde, bir darbe olgunlaşsın diye hayatının baharında feda edilen yüzlerce, birlerce genci düşününce, sadece zor yutkunmak yetmedi.
Gazinonun en genç solistlerinden Seniha ile zaman zaman buraya müşteri olan Ali birbirlerini sevmektedir. Komünist Ali’nin vurulduğu duyulur ve Seniha yıkılır, yüreğine taş basarak sahneye çıkar.
Ali’nin öldüğünü duyan solist Cemile, Ali’nin ölümünden duyduğu üzüntüyü abla gibi gördüğü solist Fitnat ile paylaşır. Ali’yi sevdiğini itiraf eder. Cemile gazinonun en hırslı solistidir. Hem başkalarının mutluluğunu kıskanmakta hem de en kısa zamanda assolist olmanın yollarını aramaktadır.
Fitnat, Antep’te sinema işleten Osman ile ilişki yaşamaktadır. Hasta bir karısı, üç kız ve oğlu olan Osman ailesinden ziyade zamanını Fitnat’a ayırmaktadır.
Gazinonun diğer solisti Lebibe, patron Hamdi ile ilişki yaşamaktadır. Assolist Feyruz’dan nefret etmektedir ve assolistliği kendisinin hak ettiğini düşünmektedir.
Feyruz içlerinde sesi en güzel olan, en tecrübeli ve sahneyi en iyi doldurandır, ancak çoktan alkol müptelası olmuştur.
O akşam diğer dört solist de Ali’nin üzüntüsüyle sahneye çıkarken, Feyruz sahnesinden kısa bir süre önce Ali ile gazinoya gelmiştir. Esasında Ali’nin öldüğü söylentidir ve örgüt Ali’yi Şam üzerinden Avrupa’ya kaçıracaktır. Bu sebeple herkesin kendisini ölü bilmesi, işine gelmektedir. Kuliste beklerken, paravanın arkasında milliyetçi Osman’ın kızı Mübeccel’in saklandığını fark eder. Mübeccel 18 yaşında genç bir kızdır. Annesinin hasta olduğundan bahisle babasının sevgilisi Fitnat’tan aman dilemeye gelmiştir.
Ali’nin yaşadığı ve kuliste olduğu bilinmemesi gerektiği halde, sırayla Seniha, Cemile ve komi Asım Ali’yi öğrenir. Ali, Seniha’nın birlikte kaçma isteğini reddeder, Asım’a kendisini gidince Seniha’ya sahip çıkmasını öğütler. Cemile Ali’den aşkına karşılık vermesini ister. Ali bunu reddedince, Cemile Ali’nin gazinoda olduğunu jandarmaya ihbar eder.
12 Eylül gecesi her şey bir tuhaftır. Haberler gelmektedir, tanklar sokaklarda diye. Sokağa çıkan tank, bir daha geri girmez derler. Tanklar silindir vazifesi görüp hayatın tüm alanını düzleştirirken, küçük hayatlar da etkilenmiştir bundan. Fitnat da Feyruz da. Muhbir Cemile’nin işbirliğiyle Ali kurşunu yiyip yere yığılırken, Seniha yıkılmakta, muhbir Cemile yükselmektedir.
12 Eylül mezalimi bir pavyon sahnesiyle ve orada yaşanan hikayelerle ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Oyunun bir diğer başarısı aynı sahnede dört mekanı, gazino, iki kulis ve müdür odasını gösterebilme, ışık oyunlarını iyi kullanmasıdır. Öte yandan kuliste konuşmalar olurken ve kuliste türlü atraksiyonlar olurken, gazino programının dört sazcı eşliğinde aynen devam ediyor olması müthiş bir başarıdır. Oyuncular senkronu hiç yitirmeden ve sesi iyi kullanarak bu ikili oyunu, oyunun başından sonuna kadar sürdürebildiler. Bunun için kafa mikrofonu kullanmaları zorunluluktu sanırım.
Bu kadar eğlenceli bir oyunun bu denli trajik bir konuyu, insanın gözünden yaş getirircesine güzel sergilemeleri takdire şayan.
12 Eylül üzerine yeterince gitmiyoruz. Hep olayın başlangıcına takılıp, neticeye odaklanamıyoruz. “Darbeler olmasın!” Olmasın tabii ki. Ancak bunu ezberden söylemek yerine, göz kırpmadan öldürülen gençleri, işkence görenleri, vatandaşlıktan edilenleri, işinden gücünden kovulanları, muhbirlere açılan alanları. Asıl buranın üzerine konuşmak gerekir bu mezalimi.