Umut bugün yağmuru izlemek için pencere kenarına geçmiş. Kendisini cam kaplı balkona götürdüm ve bir sandalye vererek, oradan izlemesini söyledim. Bir süre ıslanmadan, balkonda yağmur izledi.
Kendi çocukluğumda sokakta oyunu bırakıp, yağmurdan kaçarak eve gitmem için fırtınaya yakın bir şiddetin olması gerekirdi. Öyle böyle bir ahmak ıslatan bizi kandıramazdı ve perçemlerimizden terle karışık yağmur suyu gözlerimizi yakarken, ovuşturup top peşinde koşmaya devam ederdik.
Bugün Umut’un futbol kursu vardı. Çocukluğumda hiç göremeyeceğim bir şey. Zira o zamanlar her sokak bir futbol akademisiydi. Oradan geçecek bir teknik direktörün keşfetmesini bekleyerek, artistik hareketlerine devam eden büyük çocuklar öğretirlerdi top oynamayı. Bugün güneşten ve topraktan arındırılmış bir halı sahada yapıldı antreman. Hepsi süt beyaz teni olan izole çocuklar -Umut onlardan farklı değil- en güzel forma ve kramponlarla bir saat teknik ve taktiği bol futbol oynadılar. Birbirlerine hiç küfreden, yakasına yapışan olmadı. Bilerek faul yapıp yere düşüren de… Bir taraftan bakınca izole çocukluk aslında biraz ebeveynlerin kafasında büyüttükleri ideale yakınlar. Diğer taraftan çelimsizler, zayıflar ve hayatın tüm gerçeklerinden uzaklar. Çünkü hayatın gerçekliğinde küfürleşme var, dalaşma var ve kızgınlıkla karşıdakinin yakasına yapışma var.
Bu izole çocuklar ağızlarını musluğa dayayıp, kanarak su da içmiyorlar. Babalarından su isteyip, plastiğe doldurulmuş izole sudan içiyorlar. Zira izole olmayan musluk suyu onları rahatsız edebilir. Nazik bünyelerini daha da zayıflatabilir.
Hemen hiçbiri ağaca çıkmamış. Komşunun bahçesindeki erik ağacına dalmamış çocuklar bunlar. Belki komşu olsa, bir de o komşunun bahçesi, ha bahçede bir erik ağacı, belki dalarlar. Ama çikolata yemek için annesinden izin alan ve başkasına ait olan şeyleri almanın kötülüğünü öğrenmiş Umut ve umutgillerin eriğe dalma şansı da yok sanırım. Kolları da çizilmiyor bunların, yüzlerine dal batmıyor. üstleri kirlenmiyor.
İtin, uğursuzun kol gezdiği, insanın en yakınlarına güvenemediği bir dünyada izole yaşama ister istemez mecbur kalıyor Umut ve umutgiller. Onları besleyen bilgisayar oyunları, youtube videoları ve hergün anlaşılmaşı zorlaşan çizgi filmler oluyor haliyle. Tenleri hep sütbeyaz kalıyor, saçlar hep taralı, elbiseler kirlenmemiş…
Çocuklar kirlenmesinler, kirletilmesinler. ama elbiseleri yırtılabilsin bir ağacın dalına takılmaktan, ayakkabılarının burunları delinsin top oynamaktan. Onlar da ağızlarını musluğa dayayıp kana kana su içebilsinler. Kurtulsunlar izole yaşamdan, toprağa, güneşe kavuşsunlar…
.
.
.
Fotoğraf: Ayşe Çalışkan
Renklambaç *fotoğrafın orijinali renklidir.